Pages

Subscribe:

9.30.2012

Kolesterol

Kolesterol yaşamsal fonksiyonlarımız için gerekli yağ yapısında bir maddedir.
Hem vücudumuzda üretilir hem de beslenmemizle bazı yiyeceklerden alınmaktadır. Kolesterolün kanda taşınabilmesi için karaciğerden salgılan bir proteine (apo B-100) ihtiyacı vardır. İkisi birleşince lipoproteinleri oluştururlar; LDL(düşük yoğunluklu-kötü huylu lipoprotein), HDL(yüksek yoğunluklu-iyi huylu lipoprotein), VLDL(çok düşük yoğunluklu lipoprotein).
Kan bulgularınızda HDL‘niz düşük, LDL’niz yüksekse kalp hastalıklarına yakalanma riskiniz de o kadar yüksektir.
Normalde vücudumuzun kolesterole ihtiyacı bulunmakta fakat yüksekliği de sağlığı olumsuz etkilemektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme, hareketsizlik, kilo fazlalığı, sigara ve alkol tüketimi, yaş, genetik faktörler kolesterol seviyesini yükselten nedenlerdendir.
Kolesterol seviyesinin düşmesi için beslenmemizde bazı değişikliklerin yapılması yaşam kalitemizi de etkileyecektir. Bunun için;
*Mümkün olduğu kadar az ve sık beslenmeye çalışın.
*Günde 2-2,5 lt su için.
*Yemeklerinizi yavaş yemeye çalışın, yavaş yemek tokluk hissinizin de artmasını sağlayacaktır.
* Hazır gıdalardan tüketmemeye çalışın.
*Hayvansal iç yağlardan, tereyağı, krema, margarinden uzak durun.
*Yemeklerinize fındık yağ, ayçiçeği yağ, mısırözü yağını salatalarınıza ise zeytinyağını kullanın. Zeytinyağını asla pişirme işleminde kullanmayın.
*Sakatat ve şarküteri ürünlerini tüketmeyin.
*Yiyecekleri kızartma işlemiyle kesinlikle tüketmeyin. Izgara, haşlama, buğulama, fırınlama yöntemiyle pişirme teknikleri uygulayın.
*Lif oranı yüksek besinleri tercih edin; sebze, meyve, kurubaklagiller, tahıllar..
*Bütün meyvelerden ara öğünlerinizde 1 porsiyon tüketin ama ağırlıklı olarak turunçgilleri tercih edin.
*Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin.
*Sebzeleri kahvaltıda söğüş olarak, öğle ve akşam yemeklerinizde salata veya sebze yemeği olarak tüketin.
*Ekmek olarak kepekli, çavdar veya tam buğday unundan yapılmış ekmekleri tüketin.
*Kırmızı eti haftada 1 kez , balığı en az 2 kez tüketin.
*Yemeklerinizi etli yaparken yağ kullanmayın.
*Yoğun çorbalar yerine sebze çorbası tercih edin.
*Süt, yoğurt ve peyniri az yağlı / yağsız tüketin.
*Alkol ve sigara kullanmayın.
*Her gün 4-5 adet ceviz veya 8-10 adet badem yiyin. Yoğurt veya salatanızın içine bir yemek kaşığı kadar keten tohumu serpin.
*Eğer tansiyon probleminiz de varsa yemeklerinizi az tuzlu/tuzsuz tüketin.
Sağlıklı beslenerek, eğer kilo fazlalığı varsa kilo vererek ve düzenli egzersiz yaparak kolesterolün yükselmesi önlenebilir. Egzersiz HDL(iyi kolesterol) seviyesini artırmaktadır. Ailede kolesterol yüksekliği varsa rutin kontrollerle kan bulgularınızı kontrol ettirmenizde de fayda var. Stres birçok hastalığı tetikleyen bir faktör. Stressiz bir yaşam için elinizden geleni yapın.


Dyt. Özlem Sert Aydın

LC Diyeti ile Yaz Bitmeden Kilo Verin

LC diyeti nedir?
LC diyeti karbonhidrat oranı düşürülmüş, karbonhidratlı yiyeceklerin kontrollü bir şekilde tüketildiği bir beslenme programıdır. Popüler birçok diyet gibi katı kuralları yoktur ama karbonhidrat oranı yüksek yiyecekleri limitli yemelisiniz.
Dikkat edilmesi gereken yiyecekler neler?
LC diyetinde sakıncalı beyaz besinlere dikkat edilmelidir; sofra şekeri, beyaz un, nişasta, beyaz pirinç, patates.

LC diyetinin faydaları
LC diyeti uygulayanlarda kilo kaybının yanı sıra, metabolizmada artış, daha az tatlı yeme isteği, konsantrasyonda artış, kolesterol problemi olanlarda trigliserit seviyesinde düşme, şeker hastalarında veya insülin direnci olan kişilerde düzenli salgılanan kan şekeri, tansiyon hastalarında kan basıncında düzelme, HDL-iyi huylu kolesterolde yükselme, fiziksel aktivite ile beraber kas artışı görülebilmektedir.
Diğer diyetlerden farkı nedir?
Birçok diyet programı günlük alınan kaloriyi azaltma odaklıdır, ama LC diyetinde sadece sakıncalı besinleri daha az zararlı besinlerle yer değiştiriyorsunuz. Eğer tüketim miktarınızda değişim oluşursa elbette günlük aldığınız kaloride de azalma olacaktır. Burada önemli olan total kalori değil kan glikoz seviyesinin hızlı yükselmemesi ve dalgalanmalar yaşanmamasıdır.
Nereden başlamalı?
Her gün tükettiğiniz yiyecekleri gözden geçirin yada birkaç günlük besin tüketim kaydı oluşturun. Ne sıklıkta ve ne miktarda bu sakıncalı yiyeceklerden tüketiyorsunuz tespit edin. Ve işe bu yiyeceklerin miktarlarını azaltarak hatta bir süre tüketmeyerek başlayabilirsiniz. Sonrasında ki değişime sizde şaşıracaksınız. İlk hafta zorlayıcı olabilir, hatta biraz baş ağrısı da yaşayabilirsiniz.

Sağlıklı pişirme teknikleri öğrenin
Beyaz un, şeker, beyaz pirinç gün içerisinde tükettiğimiz temel besinler. Yiyecekleri hazırlarken eşdeğerlerini yani beyaz un yerine kepekli un, beyaz pirinç yerine kepekli pirinç veya bulgur, şeker yerine meyve veya tatlandırıcıları kullanabilirsiniz. Ama bu besinler her zamanki yaptığınız yemeklerin pişme sürelerini ve tatlarını biraz değiştirebilir. Kepekli pirinç zor pişen bir besindir, önceden suda bekletebilirsiniz, kepekli unla kek yapacaksanız biraz daha fazla süt ilave edebilirsiniz, yada canınız muhallebi çekti muhallebiyi pişirdikten sonra tatlandırıcıyı ilave edebilirsiniz.
**LC diyeti  herhangi bir sağlık problemi olanlarda tedavi amaçlı uygulanmamalıdır.


Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..

Dyt.Özlem Sert Aydın

Kilo kaybını hızlandırmak

Metabolizma, vücudun temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli olan ve bir günde hiçbirşey yapmadan harcadığı enerjidir. Metabolizmamızın çalışabilmesi için enerjiye, enerji için de yiyeceklere ihtiyacımız var. Eğer kilo kaybını hızlandırmak istiyorsak metabolizma hızımızın daha aşağısında beslenmeliyiz. Ama metabolizma hızımız düşükse hızlandırmak içinde birkaç noktaya dikkat etmekte fayda var.
Kalsiyum ve D vitamini içerikli yiyecekler tüketin
Gün içerisinde en az 2 öğününüzde kalsiyum ve D vitamini içeren yiyecekler tüketin. Bu 2 besin öğesinin birlikte bulunduğu besin grubu da süt ve türevleri. Kas ve kemik gelişiminin yanı sıra kilo vermeye de yardımcı oluyorlar. Yapılan araştırmalar her gün 3 porsiyon süt  ve süt ürünleri tüketen kişilerin tüketmeyenlere göre daha az kilo aldıkları, daha çabuk kilo verdiklerini gösteriyor. D vitaminin ise kiloyu korumada etkisi olduğu belirtiliyor.
Bol posa alın
Günde en az 20 gram posa almaya çalışın. Posalı yiyecekler tokluk hissini artırırken kilo vermeye de destek oluyorlar. Örneğin 1 orta boy elma yiyerek 3.3gr, 12 adet  kiraz yiyerek 1.5gr, 1 orta boy armutla 5.1gr, 100gr. ıspanakla 2.2gr, 100gr. nohutla 6.2 gr posa almış oluyoruz
Faydalı yağlardan destek alın
Fındık, avakado, balık, ceviz, ayçiçek yağı, mısırözü yağı, keten tohumu omega-3 ve omega-6 dan zengin besinlerdir. Günde toplamda 4 porsiyon kadar tüketilmesi sağlıklı bir beslenme örüntüsü için gereklidir. Yağlı besinlerin tokluk hissini artırdığı artık bilinen bir gerçek. Yapılan araştırmalar hergün omega-3 den zengin besinler tüketen kişilerin tüketmeyenlere göre açlık hislerinin daha az olduğu ve kilo vermeyi hızlandırdığı yönünde.

Hergün en az 2lt. su tüketin
Su tüketimi kilo kaybını üç şekilde sağlamaktadır. Birincisi su yediğimiz yiyeceklerin sindirilmesi için gereklidir, sağlık problemi olmayan ve  2lt.den az su tüketenlerin kilo kaybı daha az olmaktadır. İkincisi ise su eklem hareketlerini kolaylaştırdığı için kilo vermeyi hızlandırır. Üçüncüsü ise fazla ödemin atılmasını sağladığından total kiloyu etkileyecektir.

Düzenli yeşil çay için
En çok yeşil çayda bulunan kateşin adı verilen antioksidan maddenin kilo kaybını hızlandırdığı ve özellikle bayanların en büyük problemi olan karın bölgesindeki yağlanmayı azalttığı araştırmalarca desteklenmekte. Ayrıca yeşil çayın metabolizmayı da hızlandırdığı bilinen bir gerçek.  Günde 2-3 fincan yeşil çay tüketmeyi unutmayın. Eğer tansiyon veya mide sorununuz yoksa içerisine ekleyeceğiniz limon suyu da kateşinin etkisini artıracak, böylelikle kilo kaybını da hızlandıracaktır.
Yemeğe önce salata ile başlayın
Çok az yağ ilave edilmiş salata ile öğüne başlamak tokluk hissinizi artıracağından diğer yemekleri daha az yemenize neden olacaktır. Böylelikle ekstra kalori alımını da azaltacaktır.
Yemeklerinizi baharatlandırın
Acı baharatların metabolizmayı hızlandırması kilo kaybınızı etkileyecektir. Her gün bir tatlı kaşığı kadar tüketilen kırmızı biber metabolizmayı %23 artırmaktadır.

Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

9.29.2012

ET BENİ KANSER YAPTI


Ege Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesinde, kanser dokusu geliştiği için burnu ve üst damağı alınan hastaya, protez burun ve damak takıldı.
 
Manisa'da çiftçilik yapan 64 yaşındaki İsmet Karadağ, 2004 yılında burnundaki et benini kopardıktan sonra rahatsızlandı. Manisa'daki hastanede burnunda ve üst damağında kanserli dokunun geliştiği belirlenen Karadağ'ın bu uzuvlarının bir kısmı alındı ve kemoterapi ile ışın tedavisi uygulandı. Kanserli doku yok edilemeyince 2009'da bu kez Karadağ'ın burnunun ve üst damağının tümü alındı.
 
İki yıldan fazla burunsuz ve üst damaksız yaşayan Karadağ'a, Ege Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesinde protez burun ve üst damak takıldı.
İsmet Karadağ, kanserli doku nedeniyle burnu ve üst damağı alındıktan sonra yüzünün halini görmeye dayanamadığını, bu nedenle evdeki aynaların kaldırıldığını söyledi.
 
EÜ Diş Hekimliği Fakültesinde protez takılabildiğini öğrenince başvuruda bulunduğunu, yüzünün kalıbının alındığını ve kendisine yeni bir burun ve üst damak yapıldığını dile getiren Karadağ, “Çok mutluyum. Protezden önce yakınlarım aynaları benden uzak tutuyordu. Şimdi aynayla barıştım. Bu halime şükürler olsun” dedi.
 
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Artunç ise fakültelerinin yıllardan bu yana protez burun, göz, kulak, damağı operasyonlarının başarılı bir şekilde yaptığını anlattı.
 
Karadağ'ın damağı ve burunu olmadığı için konuşamadığını, yemek yiyemediğini anlatan Artunç, yaptıkları protez sayesinde hastanın eski yaşamına kavuştuğunu dile getirdi.
 

9.28.2012

Ultrason Erkekte Dogum Konturokü Yapabilir


 
ABD'nin Kuzey Carolina Üniversitesi'nden Dr. James Tsuruta ve ekibi fareler üzerinde yaptıkları araştırmada, ultrason ile sperm sayısını azaltmayı başardı.

WASHINGTON - Bilim insanları, farelerin testislerini 3 megahertzlik ultrason seanslarına tabi tuttu. İletkenliği sağlamak için farelerin testislerine 37 derece sıcaklıkta tuzlu bir solüsyon sürüldü.
48 saatlik aralıklarda 15'er dakikalık 2 seanstan sonra sperm sayısının önemli ölçüde azaldığı görüldü.
İnsanlarda sperm sayısı mililitrede 15 milyonun altına indiğinde erkeğin kısır olarak kabul edildiğini hatırlatan Tsuruta, insanlardan farklı olarak farelerin az sayıda spermle de doğurgan olabileceklerini belirterek, ancak araştırmada, farelerin sperm sayısının mililitrede 10 milyonun altına indirilebildiğini vurguladı.
Araştırma "Reproductive Biology and Endocrinology" dergisinde yayımlandı.
Doğum kontrol etkisinin ne kadar süreceğini, tekrarlanan ultrason seanslarının zararlı olup olmadığını belirlemek üzere başka araştırmaların yapılması gerektiği belirtildi.

Beyaz zehrin adı: Şeker.

ABD, California Üniversitesi'nden uzmanların geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamaya göre şeker sadece şişmanlatmıyor ayrıca fazla tüketildiğinde kan basıncını artırıyor ve karaciğere zarar veriyor.
 
Geçtiğimiz 50 sene içinde tüm dünyada şeker tüketiminin üç kat arttığına dikkat çeken uzmanlar global obeziteye neden olan şekerin alkol ve sigara kadar zehirli olduğunu belirtti.
 
Dr. Claire Brindis konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: 'Toplum şeker'i sadece kalori olarak görmeye devam ettiği sürece diğer alanlarda verdiği zararları çözemeyiz. Tüketene verdiği kalorinin ötesinde şeker zehirleyici bir maddedir'.

PROF. DR. KÜRŞAT UZUN UYARDI



Prof. Dr. Kürşat Uzun: Doktora danışmadan soğuk algınlığı ilaçlarını kullanmayın!
Prof. Dr. Kürşat Uzun, tüm yurtta etkili olan soğuk ve karlı hava nedeniyle artış gösteren üst solunum yolu enfeksiyonu şikayetlerinde bilinçsiz ilaç kullanımının kalıcı sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyledi. Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Uzun, kış aylarında öksürük ve soğuk algınlığı gibi sık karşılaşılan basit enfeksiyonların büyük çoğunluğunun virüs kökenli olduğunu ve viral enfeksiyon olarak adlandırıldığını söyledi.

Bol sıvı ve istirahat

Viral enfeksiyonların en yaygınının grip olduğunu ifade eden Uzun, enfeksiyonun kırgınlık, ateş, boğaz, baş ve kas ağrısı ile kendini gösterdiğini belirtti. Uzun, 7 güne kadar etkili olan gribal enfeksiyonun özellikle çocuklarda, 65 yaş üzeri kişilerde ve kronik bronşit, astım, kalp, böbrek ve şeker hastalarında daha ağır seyrettiğini vurgulayarak, “Risk grubunda bakterinin neden olduğu zatürre gibi komplikasyonlar ve istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabiliyor” diye konuştu. Uzun, hastalık süresince bol sıvı alınması, meyve tüketilmesi ve istirahat edilmesi gerektiğini bildirerek, bu dönemde ağrı kesici ve ateş düşürücü de alınabileceğini ifade etti.

‘Sağlığınızı kaybedebilirsiniz’

Ağrı kesici ve ateş düşürücünün dışında gribal enfeksiyonlarda bilinçsiz ilaç kullanımının yaygın olduğunu da anlatan Uzun, “Özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik rahatsızlığı olanlar uzman hekime başvurmadan ilaç kullanmamalı. Bazı aileler, grip olan çocuklarına ateş düşürmek için aspirin veriyor. Bu çok yanlış. Aspirin beyinde tedavisi mümkün olmayan nörolojik bir hasara yol açabilir. Bu nedenle çocuklara uzman hekime danışmadan aspirin verilmemeli. Yine sıkça kullanılan antibiyotik de ciddi sağlık sorunları ortaya çıkarabilir. Gereksiz ve bilinçsiz antibiyotik kullanımı vücuttaki bakterilerin direnç kazanmasına neden oluyor. Vücudun ihtiyacı olmadığı dönemde alınan bir antibiyotik mikropların direnç geliştirmesine ve bir başka hastalıkta antibiyotiğin etkisinin azalmasına yol açıyor. Yine vücutta çeşitli yan etkiler meydana gelebilir ve ekonomiye de zarar. Doktora gitmeden antibiyotik alınmamalı” dedi.

Ülser ilacında mide kanseri riski

MİDE kanseriyle ilgili yaptığı bilimsel çalışma ABD’nin ’Internatıonal Journal Of Canser’ adlı Tıp dergisinde yayınlanan Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Halis Süleyman, mide ülserini ortadan kaldırmak için verilen ilaçların, kanser oluşma riskini artırdığını öne sürdü. Midenin doğal fonksiyonlarının, ilaçla baskılanması halinde dengenin bozulmasına yol açtığını belirten Süleyman, “Mide ülserini tedavi etmek için verilen ilaçlarla doğal yapı bozuluyor. Bir yandan ülseri iyileştirmeye çalışıyoruz, diğer yandan da kanser yapmaya çalışıyoruz. Oysa midenin doğal foınksiyonlarını etkilemeden mide ülserini iyileştirecek ilaçlara ihtiyaç var” dedi. Prof. Dr. Halis Süleyman’ın üç yıl önce mide kanserine çare bulmak için fareler üzerinde yaptığı deneysel çalışma büyük yankı uyandırmıştı. Farelerde önce kanser dokusu oluşturan, daha sonra vücudun adrenalin salgılamasını durdurup savunma, kansere karşı direnç ve savaşımını artırmak için kartizol vererek kanserli hücreyi tamamen yok eden Süleyman’ın bilimsel makalesi 26 Ağustos 2009’da ABD’nin ünlü ’Internatıonel Journal Of Canser’ dergisinde yayınlanmıştı.

Soğuk, kalp krizi riskini artırıyor

KARDİYOLOJİ uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Batur, Türkiye’de her yıl ortalama 9 bin kişinin, grip nedeniyle öldüğünün ve 50 bin kişinin de hastanelerde tedavi gördüğünün tahmin edildiğini belirtti. “Kalp yetmezliği nedeniyle tedavi gören ve bünyesi zayıflamış hasta, soğuk havanın tetiklediği bir enfeksiyon sonucunda, sağlıklı insanların rahat iyileştiği durumda ölümcül tehlikelerle karşı karşıya kalabilir” diyen Batur, soğuk havalarda özellikle kalp hastalarını daha dikkatli olmaları için uyardı.

‘Her ilacı almayın’

Soğuk algınlığı ve gribe karşı kullanılan ilaçlarla ilgili de önerilerde bulunan Batur, “Kışın grip, burun akıntısı, soğuk algınlığı, halsizlik gibi şikayetlerde hastalara önerilen veya yazılan ilaçlardan bazıları yüksek tansiyona, ritim problemlerine yol açabilecek şekilde tehlike yaratabilir. Bu yüzden yüksek tansiyon, çarpıntı, ritim sorunu, kalp damar hastalığı ve kalp yetmezliği olan hastalarımıza daha çok rahatlatma amacıyla verilen bazı ilaçları önermiyoruz. Soğuk hava tansiyonu artırabilir” dedi.

Bu önerilere dikkat

Batur, kalp hastalarına şu önerilerde bulundu: “Kalp rahatsızlığı olanlar tok karınla soğuk havada veya kirli havada yürümesin. Oda sıcaklıkları belirli seviyede ayarlansın. Dışarıya hazırlıksız çıkılırsa, ani ısı değişimleri nedeniyle kalp hastalıkları tetiklenebilir. Bu risk gözetilmeli. Bağışıklık sistemini güçlendirici besinler tüketilmeli, meyve tüketimine özen gösterilmeli.”

9.27.2012

Panik atak:

Panik atak:
Yunanca (Pan) keçi ayaklı bir yarı Tanrı'ya verilen isimden kaynaklanmıştır. Hayvan ve insanlarda aniden patlak veren korku krizine panik denir.

Hemen hepsi birbirinin aynı şekilde ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, vücutta titreme, baş dönmesine benzer haller, tutukluk, soğuk ter, solunumun sıklaşması, el ve ayakta kramplar halinde oluşur. Bunu müthiş bir ölüm korkusu gibi tırmanan korku nöbeti izler.

Almanya'da yapılan bir araştırma, panik atak nöbetine yakalanan insanların sayısının bir milyona yakın olduğunu ortaya koymuştur. Kadınlarda izlenen panik sayısı erkeklerin iki katıdır. Bu tür krize yakalanan insanların genellikle tümü sağlıklı bir vücuda sahiptir. Birkaç dakika süren krizin hamen ardından yine normal hallerine dönerler, yeter ki dünyalarını karartan korkudan korkma hali söz konusu olmasın.

Uzun bir zaman bu tür insanlara isterik gözüyle bakıldı. Sakinleştirici ilaçlar verildi. Günümüzde de yaklaşık olarak aynı yöntemler izlenmektedir. Çünkü rahatsızlığın tam nedeni anlaşılamamaktadır. Bazen paniğin nedenleri için yapılan araştırmalar boş yere yıllarca sürmüştür.

Panik hastalığının nihayet bedensel bir arızadan kaynaklanmadığı, hasta olan kişinin vücudu olmadığı, ruhu olduğu saptanmıştır. Hastalar giderek daha çaresiz, zavallı duruma düşmektedir. Çoğu kendini içkiye vermekte bazıları ise avuç dolusu ilaçlar almaktadırlar. Kriz anında hastaya yardımcı olmak, şimdiye dek mümkün olmamıştır. Ancak kriz ilaçlarla ertelenebilmekte, önlenebilmektedir. Daha önemlisi paniği oluşturan esas nedeni bulup ortaya çıkaracak bir tedavi uygulamaktır. Hastanın panik haline nasıl uyum sağlayabileceği yolunda bir davranış tedavisi görmesi de yararlıdır. Avrupa'da bazı üniversite kliniklerinin, özellikle sinir hastalıkları bölümünde panik hastaları için özel yardım sağlanmaktadır.
Panik atak: Yunanca (Pan) keçi ayaklı bir yarı Tanrı'ya verilen isimden kaynaklanmıştır. Hayvan ve insanlarda aniden patlak veren korku krizine panik denir. Hemen hepsi birbirinin aynı şekilde ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, vücutta titreme, baş dönmesine benzer haller, tutukluk, soğuk ter, solunumun sıklaşması, el ve ayakta kramplar halinde oluşur. Bunu müthiş bir ölüm korkusu gibi tırmanan korku nöbeti izler. Almanya'da yapılan bir araştırma, panik atak nöbetine yakalanan insanların sayısının bir milyona yakın olduğunu ortaya koymuştur. Kadınlarda izlenen panik sayısı erkeklerin iki katıdır. Bu tür krize yakalanan insanların genellikle tümü sağlıklı bir vücuda sahiptir. Birkaç dakika süren krizin hamen ardından yine normal hallerine dönerler, yeter ki dünyalarını karartan korkudan korkma hali söz konusu olmasın. Uzun bir zaman bu tür insanlara isterik gözüyle bakıldı. Sakinleştirici ilaçlar verildi. Günümüzde de yaklaşık olarak aynı yöntemler izlenmektedir. Çünkü rahatsızlığın tam nedeni anlaşılamamaktadır. Bazen paniğin nedenleri için yapılan araştırmalar boş yere yıllarca sürmüştür. Panik hastalığının nihayet bedensel bir arızadan kaynaklanmadığı, hasta olan kişinin vücudu olmadığı, ruhu olduğu saptanmıştır. Hastalar giderek daha çaresiz, zavallı duruma düşmektedir. Çoğu kendini içkiye vermekte bazıları ise avuç dolusu ilaçlar almaktadırlar. Kriz anında hastaya yardımcı olmak, şimdiye dek mümkün olmamıştır. Ancak kriz ilaçlarla ertelenebilmekte, önlenebilmektedir. Daha önemlisi paniği oluşturan esas nedeni bulup ortaya çıkaracak bir tedavi uygulamaktır. Hastanın panik haline nasıl uyum sağlayabileceği yolunda bir davranış tedavisi görmesi de yararlıdır. Avrupa'da bazı üniversite kliniklerinin, özellikle sinir hastalıkları bölümünde panik hastaları için özel yardım sağlanmaktadır.

Kaynak: http://hastaneciyiz.blogspot.com/
Panik atak: Yunanca (Pan) keçi ayaklı bir yarı Tanrı'ya verilen isimden kaynaklanmıştır. Hayvan ve insanlarda aniden patlak veren korku krizine panik denir. Hemen hepsi birbirinin aynı şekilde ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, vücutta titreme, baş dönmesine benzer haller, tutukluk, soğuk ter, solunumun sıklaşması, el ve ayakta kramplar halinde oluşur. Bunu müthiş bir ölüm korkusu gibi tırmanan korku nöbeti izler. Almanya'da yapılan bir araştırma, panik atak nöbetine yakalanan insanların sayısının bir milyona yakın olduğunu ortaya koymuştur. Kadınlarda izlenen panik sayısı erkeklerin iki katıdır. Bu tür krize yakalanan insanların genellikle tümü sağlıklı bir vücuda sahiptir. Birkaç dakika süren krizin hamen ardından yine normal hallerine dönerler, yeter ki dünyalarını karartan korkudan korkma hali söz konusu olmasın. Uzun bir zaman bu tür insanlara isterik gözüyle bakıldı. Sakinleştirici ilaçlar verildi. Günümüzde de yaklaşık olarak aynı yöntemler izlenmektedir. Çünkü rahatsızlığın tam nedeni anlaşılamamaktadır. Bazen paniğin nedenleri için yapılan araştırmalar boş yere yıllarca sürmüştür. Panik hastalığının nihayet bedensel bir arızadan kaynaklanmadığı, hasta olan kişinin vücudu olmadığı, ruhu olduğu saptanmıştır. Hastalar giderek daha çaresiz, zavallı duruma düşmektedir. Çoğu kendini içkiye vermekte bazıları ise avuç dolusu ilaçlar almaktadırlar. Kriz anında hastaya yardımcı olmak, şimdiye dek mümkün olmamıştır. Ancak kriz ilaçlarla ertelenebilmekte, önlenebilmektedir. Daha önemlisi paniği oluşturan esas nedeni bulup ortaya çıkaracak bir tedavi uygulamaktır. Hastanın panik haline nasıl uyum sağlayabileceği yolunda bir davranış tedavisi görmesi de yararlıdır. Avrupa'da bazı üniversite kliniklerinin, özellikle sinir hastalıkları bölümünde panik hastaları için özel yardım sağlanmaktadır.

Kaynak: http://hastaneciyiz.blogspot.com/
Panik atak: Yunanca (Pan) keçi ayaklı bir yarı Tanrı'ya verilen isimden kaynaklanmıştır. Hayvan ve insanlarda aniden patlak veren korku krizine panik denir. Hemen hepsi birbirinin aynı şekilde ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, vücutta titreme, baş dönmesine benzer haller, tutukluk, soğuk ter, solunumun sıklaşması, el ve ayakta kramplar halinde oluşur. Bunu müthiş bir ölüm korkusu gibi tırmanan korku nöbeti izler. Almanya'da yapılan bir araştırma, panik atak nöbetine yakalanan insanların sayısının bir milyona yakın olduğunu ortaya koymuştur. Kadınlarda izlenen panik sayısı erkeklerin iki katıdır. Bu tür krize yakalanan insanların genellikle tümü sağlıklı bir vücuda sahiptir. Birkaç dakika süren krizin hamen ardından yine normal hallerine dönerler, yeter ki dünyalarını karartan korkudan korkma hali söz konusu olmasın. Uzun bir zaman bu tür insanlara isterik gözüyle bakıldı. Sakinleştirici ilaçlar verildi. Günümüzde de yaklaşık olarak aynı yöntemler izlenmektedir. Çünkü rahatsızlığın tam nedeni anlaşılamamaktadır. Bazen paniğin nedenleri için yapılan araştırmalar boş yere yıllarca sürmüştür. Panik hastalığının nihayet bedensel bir arızadan kaynaklanmadığı, hasta olan kişinin vücudu olmadığı, ruhu olduğu saptanmıştır. Hastalar giderek daha çaresiz, zavallı duruma düşmektedir. Çoğu kendini içkiye vermekte bazıları ise avuç dolusu ilaçlar almaktadırlar. Kriz anında hastaya yardımcı olmak, şimdiye dek mümkün olmamıştır. Ancak kriz ilaçlarla ertelenebilmekte, önlenebilmektedir. Daha önemlisi paniği oluşturan esas nedeni bulup ortaya çıkaracak bir tedavi uygulamaktır. Hastanın panik haline nasıl uyum sağlayabileceği yolunda bir davranış tedavisi görmesi de yararlıdır. Avrupa'da bazı üniversite kliniklerinin, özellikle sinir hastalıkları bölümünde panik hastaları için özel yardım sağlanmaktadır.

Kaynak: http://hastaneciyiz.blogspot.com/
Panik atak: Yunanca (Pan) keçi ayaklı bir yarı Tanrı'ya verilen isimden kaynaklanmıştır. Hayvan ve insanlarda aniden patlak veren korku krizine panik denir. Hemen hepsi birbirinin aynı şekilde ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, vücutta titreme, baş dönmesine benzer haller, tutukluk, soğuk ter, solunumun sıklaşması, el ve ayakta kramplar halinde oluşur. Bunu müthiş bir ölüm korkusu gibi tırmanan korku nöbeti izler. Almanya'da yapılan bir araştırma, panik atak nöbetine yakalanan insanların sayısının bir milyona yakın olduğunu ortaya koymuştur. Kadınlarda izlenen panik sayısı erkeklerin iki katıdır. Bu tür krize yakalanan insanların genellikle tümü sağlıklı bir vücuda sahiptir. Birkaç dakika süren krizin hamen ardından yine normal hallerine dönerler, yeter ki dünyalarını karartan korkudan korkma hali söz konusu olmasın. Uzun bir zaman bu tür insanlara isterik gözüyle bakıldı. Sakinleştirici ilaçlar verildi. Günümüzde de yaklaşık olarak aynı yöntemler izlenmektedir. Çünkü rahatsızlığın tam nedeni anlaşılamamaktadır. Bazen paniğin nedenleri için yapılan araştırmalar boş yere yıllarca sürmüştür. Panik hastalığının nihayet bedensel bir arızadan kaynaklanmadığı, hasta olan kişinin vücudu olmadığı, ruhu olduğu saptanmıştır. Hastalar giderek daha çaresiz, zavallı duruma düşmektedir. Çoğu kendini içkiye vermekte bazıları ise avuç dolusu ilaçlar almaktadırlar. Kriz anında hastaya yardımcı olmak, şimdiye dek mümkün olmamıştır. Ancak kriz ilaçlarla ertelenebilmekte, önlenebilmektedir. Daha önemlisi paniği oluşturan esas nedeni bulup ortaya çıkaracak bir tedavi uygulamaktır. Hastanın panik haline nasıl uyum sağlayabileceği yolunda bir davranış tedavisi görmesi de yararlıdır. Avrupa'da bazı üniversite kliniklerinin, özellikle sinir hastalıkları bölümünde panik hastaları için özel yardım sağlanmaktadır.

Kaynak: http://hastaneciyiz.blogspot.com/

Adaçayı

Latince : Salvia officinalis
İngilizce : Sage
Almanca : Salbei
Özellikleri : Bademcik iltihabına karşı faranjite karşı kronik  faranjite karşı diş eti iltihaplarına karşı



Bademcik iltihabını yıllardır çeken birçok kişi tanıdım. Özellikle de okul çağındaki çocuklar bademcik iltihaplanmasından dolayı günlerce yüksek ateşle yatmakta ve okullarından geri kalmaktadırlar. Bu durumlarda adaçayıyla yapılan gargaralar gerçek bir yardımcıdır. Adaçayı bademcik ve/veya boğaz iltihabının (faranjit) oluşumuna karşı da gerçek bir koruyucu ve önleyicidir.
 
İlk günlerde gün boyu birkaç defa yapacağınız adaçayı gargarası sizi yeniden dünyaya gelmiş gibi yapacaktır. Daha sonraki günlerde haftada birkaç defa bu gargarayı tekrarlamak sizi bademcik ve boğaz enfeksiyonlarına karşı koruyacaktır.
 
Adaçayının Latince adının ilk kelimesi olan “salvia” korumak, korunmak ve muhafaza etmek anlamına gelmektedir. Adaçayının içerdiği salvin, carnosol asiti ve cirsimaritin antibiyotik özelliği olan etkin maddelerdir. Özellikle salvin ve carnosol asidi, bakterilerde RNA-sentezini etkileyerek çoğalmalarını ve rejenerasyonlarını engellemektedir. Adaçayında bulunan önemli bir eterik yağ da, içerdiği cineoldür. Cineol, öksürüğü engelleyici bir maddedir. Kısaca, adaçayı hem doğal bir antibiyotik hem de doğal bir öksürük engelleyicidir.
 
Tüm bunlara ek olarak, adaçayında bulunan antibiyotik özellikli etkin maddeler suda çözünen maddelerdir. Suda çözünme özelliklerinden dolayı, alkolle tentürleri yapılmadan doğrudan sıcak suda demleyerek kullanım imkânı sağlarlar. Ağız gargaralarının çoğu bir miktar alkol kullanılarak hazırlanmak durumundadır. Çünkü birçok bitkinin içerdiği tabii antibiyotik özelliği taşıyan etkin madde suda çözünmediğinden, suyla hazırlanmaları durumunda etkili olamamaktadırlar. Adaçayının içerdiği tabii antibiyotikler suda çok kolay çözünme özelliği gösterdiklerinden, özellikle çocuklarınız için sadece sıcak suda demleyerek gargara olarak hazırlanmasına imkân vermektedirler.
 
Burada önemle belirtmek istediğim nokta, memleketimizde yaklaşık otuzun üzerinde bilinen adaçayı çeşidi olmasıdır. Bunların önemli bir kısmı yabanidir. Bazı yabani adaçayı türlerinin gargarası istenildiği düzeyde etkili olamamaktadır. Bu yüzden adaçayını piyasadan alırken yabani olmayanını almaya özen gösteriniz. Bundan emin değilseniz, bazı büyük marketlerde satılan değişik firmalara ait paketlenmiş adaçayını kullanabilirsiniz.
 
Biliyor muydunuz?
Adaçayı tarihte zirai ilaç olarak kullanılmıştır. Adaçayı bir parazit kovucu (uzaklaştırıcı) olduğu için adaçayına parazitler, böcekler yaklaşamaz. Antikçağda ve sonraki yüzyıllarda sebze ve tahıl ekilen alanlara adaçayının yaprak ve saplarının zirai ilaç olarak serpilmesinin nedeni de budur.
 
Bademcik iltihabı (tonsilit)
Tonsil adı verilen bademciklerin, bakteriler ve daha seyrek olarak da virüsler tarafından oluşturulmuş iltihabına tonsillit denir. En genel belirtisi yutma sırasında duyulan ve kulak ağrısıyla karışan şiddetli ağrıdır. Bu ağrı küçük çocuklarda yemek yemeyi reddetme olarak kendini belli eder. Ağrının yanı sıra yüksek ateş, halsizlik, baş ağrısı ve kusma da sık görülen belirtilerdir.
 
Bademcik iltihabı (tonsilit) olanların sabah kalktıklarında ağız kokuları oldukça ağırdır. Dişlerini fırçaladıktan sonra koku biraz hafifler, kahvaltı yaptıktan sonra da tamamen kaybolur. Gün boyu herhangi bir ağız kokuları da olmaz. Çünkü gece boyu oluşan iltihap sabah kahvaltısı yapılırken, besinlerle sürüklenerek taşınır. Ancak, gece uykuya geçildiği zaman iltihap oluşumu tekrar başlar.
 
Her gün, ağız temizliği yapıldıktan sonra bir defa gargarasını yapmak ağızdaki bakterilere ve de ağız kokusuna karşı güçlü bir engelleyicidir. Normalde adaçayı gargarasını hazırlayıp lavabonuzdan eksik etmemeniz gerekir. Hazırlanan adaçayı gargarası üç gün bozulmadan lavabonuzun rafında durabilir.
 
Bazı durumlarda bademcik ve/veya boğaz iltihabı kronikleşmiş olabilir. Kronik bademcik veya kronik boğaz enfeksiyonları durumunda, adaçayı pek yeterli olamamaktadır. Kronik bademcik veya kronik faranjit durumlarıyla ilgili olarak ebegümeci bitkisini okuyunuz.
 
Dikkat
Faranjit ve bademcik problemi olanların kürleri uygularken sigara ve asitli içeceklerden (kola, soda, maden suyu gibi) özellikle uzak durmaları gerekir. Buna paralel olarak diş ve ağız temizliğine de özen göstermek gerekir. Yemeklerden sonra mutlaka dişlerinizi fırçalayınız. Uygulamalarda belirtilen gargaraları mutlaka dişlerinizi fırçaladıktan sonra yapınız.
 
Bu noktada, okul çağında çocukları olan anne ve babaların dikkatli olmaları gereken bir konuyu açıklamak istiyorum. Çocukluk döneminde boğaz iltihabı (faranjit) sıklıkla karşılaşılan ve çoğunlukla ebeveynler tarafından pek fazla önemsenmeyen bir rahatsızlıktır. Size basit bir durum gibi görünen boğaz iltihabının ciddi sonuçlar doğurabileceğini göz ardı etmeyiniz ve mutlaka hekiminize danışınız.
 
Akut Romatizmal Ateş ( ARA)
Akut Romatizmal Ateş (ARA), halk arasında “beta mikrobu” denilen A grubu beta hemolitik streptokok bakterisinin neden olduğu farenjitten veya sebebi yine aynı mikrop olan kızıldan birkaç hafta sonra ortaya çıkan iltihabi bir hastalıktır. Okul çağındaki çocuklarda sıklıkla görülmektedir. Streptokok enfeksiyonundan sonra yüz kişiden yaklaşık dördünde Akut Romatizmal Ateş (ARA) gelişir. Her farenjitten sonra ARA gelişecek diye bir kural yoktur. Ancak, ARA’nın özellikle kalpte ciddi hasarlar bırakabilme riski nedeniyle, basit gibi görünen boğaz ağrılarında dikkatli olmak gerekir.
 
Diğer organ etkilenmelerinden farklı olarak, kalp iltihabı, kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Kalbin endokard denilen dokusu, kalbin iç yüzünü ve kalp kapakçıklarını örter. Kalp kapakçıklarındaki lezyonlar iyileşirken, kapakçıklarda kalınlaşma, yapışma ve büzüşmeler meydana gelir. Sonuç, kapakçık darlığı ve/veya yetmezliğidir. Romatizmal ateş, kalp kapakçığı hastalıklarının birinci sıradaki nedenidir. Hastalıktan yaklaşık on-onbeş yıl sonra romatizmal kalp hastalığı ortaya çıkabilir. Bu nedenle okul çağındaki çocuklarınızın boğaz ağrılarını veya boğaza bağlı şikâyetlerini ihmal etmeyiniz ve bir hekimin görmesini sağlayınız.
 
Adaçayı memleketimizde son yıllarda sıkça tüketilmeye başlanmış bir çaydır. Ancak hamile bayanların hamileliklerinin ilk üç ayında adaçayını temkinli kullanmaları gerekir. Eğer düşük tehlikesi söz konusuysa kesinlikle adaçayından uzak durmaları gerekir. Çünkü adaçayı yaprakları, dört tane düşük yapma riskini artıran madde içermektedir. Bu maddelerin adları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. Hamile bayanların hekimlerine danışmadan, kendi başlarına ilaç almaları ve yine kendi başlarına bitkisel tedavi yöntemlerini seçmeleri yanlıştır.
 
Değerli okuyucu, hamileliğin ilk üç ayı çok önemlidir. Hekiminize danışmadan ilaç ve tanımadığınız bitkisel tedavi yöntemlerini kullanmayınız. Memleketimizde bitkisel ilaçların yan tesirinin olmadığı genel olarak yaygın bir görüştür. Bu görüş doğru değildir. Bilmediğiniz ve tanımadığınız bitkileri kullanmadan önce mutlaka bu konunun uzmanı olan kişi veya kuruluşlardan bilgi alınız. Türkiye’de birçok bitkinin yörelere göre farklı farklı isimleri olduğundan çoğu zaman istenilen doğru bitkiyi elde etmek veya aldığınız bitkinin doğru bitki olduğundan emin olmak zorlaşmaktadır.
 
Tablo: Adaçayında bulunan düşük yapma riskini artıran aktif maddeler
Kimyasal maddenin adı
Bulunduğu kısım
Miktar ppm [mg/kg]
Alpha-thujone
Yapraklar
200 - 10 172
Beta-thujone
Yapraklar
200 - 9 968
Oleanolic asit
Yapraklar
140 – 786
Thujone
Yapraklar
1 453 -12 636
 
Aynı şekilde kekikte bulunan beta-bisabolene ve biberiyede debulunan oleanolic asit düşük yapma riskini artıran aktif maddelerdir.
 
Kür 1: Bademcik ve boğaz enfeksiyonlarına karşı koruyucu:
Yaklaşık bir su bardağı suda bir poşet adaçayı veya bir tatlı kaşığı taze adaçayı on dakika ağzı kapalı olarak demlenir. Günde iki-üç defa gargarası yapılır.
Ayrıca, beraberinde bir ay boyunca her gün bir çay bardağı adaçayı içilir. Demleme süresi tamamlandıktan sonra bitkiyi daha fazla suyunun içinde bekletmeyiniz, mutlaka süzüp ayırınız. Hazırlanan gargara kırksekiz saat bozulmadan banyo dolabınızda durabilir.
 
Not: Aktarlardan satın alacağınız adaçayı hem çok daha ucuz hem de amacınıza daha uygun olacaktır.
 
 
Not: Hekiminizin verdiği ilaçlar varsa mutlaka kullanınız. Buradaki uygulamayı bir destekleyici olarak kullanınız. Öncelikle bilmeniz gereken nokta, kullanacağınız bitkiye karşı alerjinizin olup olmadığıdır. Bu konuda hekiminizin görüşünü alınız. Hekime gitmeden ve teşhis koydurmadan şikâyetiniz ne olursa olsun, bu kitaptaki bilgilerle kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmayınız. Bu kitabın içindeki bilgilerin kesinlikle bir rahatsızlığı teşhis amacı yoktur.
 

Zahterin Faydaları



Zahter Nedir? (Thymbra spicata): Pembe renkli çiçekler açan, 50 cm boylarında bir bitkidir. Kara kekik ya da dağ kekiği olarak da bilinir. Uçucu yağ ve tanen içerir.
Zahterin Faydaları ve Tıbbi Etkileri: İştah açar ve hazmı kolaylaştırır. Kalp çarpıntısını giderir ve sinirleri kuvvetlendirir. Bağırsak, böbrek ve mesane şikayetlerinde faydalıdır. Uyarıcı ve bedeni kuvvetlendiricidir. Mikrop öldürücüdür. Yaraların iyileşmesine yardımcı olur. Mantar şikayetlerine karşı da faydalıdır. İdrar söktürür.
Zahter Nasıl Kullanılır? Bitki çiçekleriyle birlikte toplanıp kurutulduktan sonra toz haline getirilir ve çay ya da kahve olarak tüketilebilir. Baharat olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca, haricen yaraların üzerine mikrop öldürücü olarak sürülebilir. Hamilelikte ve guatr şikayeti olanlarda kullanımı tavsiye edilmemektedir.

9.26.2012

Limonlu Maden Suyu Maskesi


Daha parlak ve daha güzel bir cilde sahip olmak hepimizin hakkı. Ancak güncel yaşantı ve yorgunluk ile cildimiz gitgide yorgun düşer. Yorgun cildimiz sönük ve mat bir görünümle bizi olduğumuzdan daha yaşlı gösterir. İhtiyacımız olan tek şey doğru şeyleri doğru şekilde kullanıp cildimizi eski haline döndürmek.Bu konuda size önerimiz burada:

Yorgun Ciltler için Bakım Limon Maden Suyu Maskesi
Kullanılacak Malzemeler:
*1 şişe maden suyu
*1 adet limon
*3 yemek kaşığı bebe yağı
Yapılışı:
Maden suyunu temiz bir kava boşaltıp içine yarım limonu sıkın. Daha sonra içine bebe yağını ilave edin iyice karıştırın. Karışımı bir sprey şişeye boşaltın. Cildinize eşit bir şekilde püskürtmek suretiyle uygulayın. Bu formül aynı zamanda iyi bir makyaj altıdır.

Beliniz neden ağrıyor? (Skolyoz)

İç organlardaki hastalıklar da bel ağrısı olarak işaret verebiliyor.


Türk toplumunun yüzde 80'i, yaşamlarının bir döneminde mutlaka bel ağrısı çekiyor. Özellikle yetişkinlerde 30 yaşından itibaren bel ağrısı çekme riski artıyor. Ancak bununla birlikte yapılan araştırmalar, bel ağrısı çeken hastaların ilk ağrıda hemen hekime başvurduklarını, ancak ikinci ağrıda artık hekime gitmediklerini gösteriyor. Anadolu Sağlık Merkezi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kıral, bel ağrılarının yüzde 90'ı mekanik bel ağrısı denilen kas kökenli ağrı olsa da iç organ hastalığı bulunanlar ile kısa süre önce ameliyat geçirenlerin ve kanser öyküsü olanların bel ağrısını ciddiye alması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Ahmet Kıral, hastaların biraz bilgilendikten sonra tekrarlayan bel ağrılarını hekime başvurmadan ve tedavi olmadan geçirdiklerini dikkat çekiyor. Bel ağrısı çeken kişilerde, ağrı elden ayaktan kesiyor, uyumayı engelliyor veya gece uyandırıyorsa mutlaka dikkate alınması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Kıral, şunları söyledi: "Özellikle ağrıyla birlikte ateş, titreme, kilo kaybı ya da enfeksiyon varsa, barsak ya da mesane işlevlerinde değişiklik olduysa, uyuşukluk, karıncalanma ya da güçsüzlükhissediliyorsa ve hastanın geçmişinde kanser öyküsü varsa, ağrı başladıktan itibaren en geç iki ay içinde hekime başvurulması gerekiyor".Prof. Dr. Kıral'ın verdiği bilgiye göre, bel ağrılarında; 30 yaş üzerindeki herkes, arthrit ya da osteoporozu (kemik erimesi) olanlar, menopoza girmiş kadınlar, gebeler ve yeni anneler, diyabet, hipertansiyon ve kanser gibi sağlık sorunları olanlar, sigara içenler, kısa süre önce ameliyat geçirenler, enfeksiyonlara açık olanlar ve bel sorunlarına yakalanmaya genetik olarak eğilimli olan kişilerin riski daha yüksek oluyor. Bel ağrısı çeken kişilerin hangi uzmanlık dalına başvurması gerektiğinin halen tartışılan bir konu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kıral, "Bel ağrısını tek bir uzmanlık değil, multidisipliner bir ekibin tedavi etmesi gerekiyor. Avrupa ve Amerika'da bu amaçla oluşturulan Omurga Tedavi Grupları'nda; ortopedist, beyin ve sinir cerrahı, fizik tedavi uzmanı, algoloji uzmanı ve kayropraktik uzmanı bulunuyor. Ülkemizde de başta omurga kırıklarının tedavisi olmak üzere, tüm omurga girişimleri ortopedik omurgacerrahları tarafından yapılabiliyor. Skolyoz ve kifoz gibi omurgada şekil bozukluğuyla seyreden hastalıklarla omurga kırıkları da omurga tedavi merkezlerinde başarıyla tedavi ediliyor" dedi.

Bal Kabağı Maskesi


Cildimize bakım yaptıkça o da bize hep canlı ve sağlıklı yüzünü gösteriyor. O zaman biz ona hak ettiği değeri verelim o da bize hep istediğimiz gibi görünsün. Bunu yapmak çok da zor değil. Doğanın sunduğu imkanları doğru şekilde kullanarak dileğimize ulaşmak mümkün ;)

Şemş Aslan Bal Kabağı Maskesi
Ayurveda Uzmanı Şems Aslan, Harika bir maske tarifi verdi.
GEREKLİ MALZEMELER;
*1 çay kaşığı bal kabağın çekirdekleri(çiğ olacak) ,
*1 tatlı kaşığı Su ve ya süt ,
* Yarım çay kaşığı bal ,
HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ :1çay kaşığı bal kabağı içini çekirdekleri havanda ezin,1 tatlı kaşığı su ve ya sütü ekleyip karıştırın ve balıda ekleyin bir kasedeye koyup 2-3 saat dolapta bekleyin.Lekeler,çiller açılana kadar bu kürü uygulayın…
FAYDASI : Açık gözenekler, kış sonrasında sararmış ciltlere, eskiden sıkılmış sivilcelere yani hepsi birleşmiş leke yapmış.
3’ü bir arada olacak yani hem cildi sıkılaştıracak, hem lekelerle savaş hemde göz altındaki morluklara iyi gelen ve ilk defa açıkladığı müthiş bal kabağı maskesi.

9.25.2012

Facebook’u boyadı, dolar milyoneri oluyor.

Choe, Facebook hissesine razı oldu ve binde 2 hisse aldı. Halka arzla Choe’nin 200 milyon doları olacak.
Bundan 7 yıl önce Facebook kurulduğunda, şirketin Palo Alto, California’daki merkez ofisinin dış cephesini graffiti ile süsleyen David Choe, Mark Zuckenberg’in peşin para yerine, Facebook hisseleriyle ödeme yapma teklifini kabul ettiğine son derece memnun.
Zuckenberg’in, “Ya birkaç bin dolara razı ol, ya da yüzde 0.2 hisse verelim” teklifine ‘hisse’ yanıtını veren Choe’nin aldığı binde 2 hissenin değeri, şirketin 5 milyar dolarlık ilk halka arzının gerçekleşmesiyle 200 milyon dolara ulaşacak.
Vatan'ın haberine göre, Facebook’un 1 Şubat 2011 tarihinde 5 milyar dolarlık ilk halka arzı için ABD Sermaye Piyasası Kurulu’na (SEC) resmen başvurması, çok sayıda milyarder doğacağına işaret ediyor.
Şirketin yüzde 28.4 hissesinin (533.8 milyon) sahibi olan kurucu ortak Marc Zuckenberg’in bu hisselerin değeri halka arz ile birlikte 25 milyar doları bulacak. Bir diğer kurucu ortak Jim Breyer ise Facebook’ta 201.4 milyon hisseye sahip. 2008 yılında şirket ile yollarını ayırma kararı alan Dustin Moskovitz’in de elinde ise 133.8 milyon hisse bulunuyor. Zuckerberg’ün fikirlerini çaldığını iddia eden Tyler ve Cameron Winklevoss da Facebook’ta 1.2 milyon hisseye sahip Facebook’un bir diğer eski kurucu ortağı Eduardo Saverin’in ise yüzde 5 hissesi var.
Piyasanın genel eğilimine sistematik olarak karşı gelmesiyle tanınan milyarder yatırımcı Peter Thiel’in Facebook’ta sahip olduğu 44.7 milyon hisseye 2 milyar dolardan fazla değer biçiliyor. 1995 yılında halka arz edilen Netscape’in kurucusu Marc Andreessen’in Facebook’ta ki 3.6 milyon hissesinin değeri ise 200 milyon doları buluyor. Facebook’un operasyon direktörü Sheryl Sandberg’in elinde 1 milyon hisse bulunuyor. Facebook tarafından SEC’e sunulan başvuruda Sandberg’ün 38.1 milyon hisse daha satın alma opsiyonundan bahsediliyor. Şirketin mali işlerinden sorumlu genel müdürü David A. Ebersman ise 7 milyondan fazla Facebook hissesinin sahibi. Rus milyarder Yuri Milner’in yatırım şirketi DST Global, Facebook’ta yüzde 7’lik bir hisseye sahip. Zuckerberg’ün dişçi babasının 2 milyon hisseye sahip olduğu şirketin kuruluşunun ilk yıllarında 250 çalışanına teşvik amaçlı hisse alım fırsatları sunduğu da biliniyor.
2011 GELİRİ 3.7 MİLYAR DOLAR
İlk halka arzı için önceki gün başvuruda bulunan Facebook, böylece bugüne kadar sır gibi sakladığı şirkete dair bazı verileri de kamuoyuyla paylaşmış oldu. Halka arzın ardından değeri 100 milyara ulaşması beklenilen Facebook’un 2010 yılında 1.9 milyar dolar olan geliri geçen yılın sonunda 3.7 milyar dolara yükseldi. Yıllık geliri 2009-2010 yılları arasında yüzde 154, 2010-2011 yılları arasında yüzde 88 artış kaydetti. Sitenin 2010’da 606 milyon dolar olan kârı, 2011’de 1 milyar dolara çıktı. 845 milyon kullanıcısı bulunan Facebook’u Aralık itibariyle 425 milyon cep telefonu kullanıcısına da ulaştı.
 

Archos'dan, Android'li Müzik Oynatıcısı.

Hep demişimdir. Android'li fırın ve buzdolabı görürsem şaşırmayacağım diye. Archos, Android işletim sistemini kullanan oldukça geniş işlevli Home Connect adındaki cihazını Türkiye'de piyasaya sunuyor.
Saat, radyo, müzik çalar, video oynatıcı gibi kullanabileceğiniz Home Connect ayrıca sosyal ağlara girmenizi de sağlıyor.
Stereo hoparlörü bulunan Archos 35 Home Connect, sabah alarmınız, akşam yatarken müzik çalarınız olabiliyor. WiFi desteği sayesinde yataktan kalkmadan, başucunuzdan maillerinizi kontrol edebiliyor ve sosyal ağlara bakabiliyorsunuz.
Şubat ayı içerisinde ülkemizde satışa sunulması beklenen ürünün, pek çok kullanıcı kitlesine hitap edeceği tartışılmaz. Ürün Türkiye'de 449 TL fiyat ile satışa sunulacak. Teknik özellikleri ise:
-Stereo hoparlör
-3.5 inç HVGA 480x320 dokunmatik ekran
-Android 2.2 Froyo
-1 GHz Arm Cortex A8
-DSP ( Dijital ses işlemcisi)
-Ön kamera
-WiFi, microSD, micro USB
-Dahili batarya

Facebook, Google 'ı Kopyaladı (mı?).

İnternet kullanıcılarının gözde adreslerinden Facebook şu sıralar yoğun bir tempo içerisinde. Halka arzı söz konusu olan site çalışmalarını devam ettiriken, diğer yandan kullanıcı odaklı düzenleme ve geliştirme işlemlerini de sürdürüyor.
Zaman Tüneli (Timeline) ile bu anlamda büyük bir adım atan yetkililer, daha sonra ufak tefek müdahalelerle değişim rüzgarını devam ettirdiler. Buna son örnek ise yenilenen fotoğraf görüntüleme ara yüzü oldu.
Yine "lightbox" özelliği kullanılarak tasarlanan ekranda fotoğraf büyük boyutta açılıyor ve sağ bölüme yerleşen sütunda ise içerik hakkındaki bilgi ve yorumlara yer veriliyor.
Fakat yukarıdaki ekran görüntüsü bir yerden tanıdık gelebilir. Zira Google Plus'ın uzun süredir kullandığı görsel içerik görüntüleme servisi de neredeyse aynı şekilde bir dizayna sahip.
Konu hakkında bir açıklama yapmayan Facebook'un bunu yayına alıp almayacağı bilinmezken, akıllara benzeri bir olay olan "Çerçeve" fonksiyonu geldi. 
Google+'ın en önemli özelliklerinden birisi olan, kullanıcı grubuna göre içerik paylaşmayı sağlayan sistem de kısa süre içerisinde Facebook tarafından -ufak değişikliklerle- kopyalanmış ve tartışmalara neden olmuştu.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız